Hakkımda



Son zamanlarda çevremdeki arkadaşlarım ve sosyal medyada takip ettiğim bazı insanların çok fazla şikayet ettiği bir konu hakkında bir şeyler yazmak istedim.

Geçen gün bir arkadaşım "Cem, herkes mutlu bir tek ben mutsuzum" dedi. Çok şaşırdım. Çok yakından tanıdığım arkadaşımın aslında bu denli mutsuz olacağı bir hayatı yok.

Acaba bilmediğim şeyler mi yaşadı diye düşünürken, "İnsanlar geziyor, tozuyor. Her gün farklı bir yerde tatildeler. X arkadaşım yine Avrupa’yı geziyor, ben ise buralardayım" deyiverdi. Sorun anlaşılmıştı. Arkadaşım, başka arkadaşlarının sosyal medyada paylaştıkları "aşırı mutlu" fotoğrafları görünce mutsuz olmuştu.

Arkadaşımın yaşadığı bu durumu yaşayan o kadar çok insan var ki. Bu yüzden psikolojik problem yaşayan insanlar biliyorum. Bununla beraber; paylaştıkları fotoğraflar beğenilmeyince mutsuz olanlar, kendisini Instagram’da ya da Facebook'ta çok fazla kişi takip etmiyor diye mutsuz olanlar var.

Çünkü hep diğer arkadaşın fotoğrafları daha fazla beğeniliyor ya da hep o arkadaşın daha fazla takipçisi var. Çocukluğumuzda kulağımızdan eksik olmayan komşunun başarılı oğlu probleminin dijital versiyonunu yaşıyoruz. Komşumuzun oğlu çok like alırken ben neden almıyorum?

Kaspersky Lab’ın yaptığı bir araştırmaya göre, arkadaşlarının bir partiden paylaştığı fotoğrafı gören insanların %53’i mutsuz oluyor. %40’lık bir kesim de geçmişte paylaştığı fotoğraflara bakınca mutsuz oluyor çünkü onlara göre geçmişte bu güne göre daha mutlularmış.

Araştırmaya katılanların %78’i sosyal medya hesaplarını kapatmak istediklerini söylemiş. Bir de Türkiye’de sosyal medya kullanıcılarının %41’nin arkadaşları kendilerinden daha fazla like alınca kıskanıyormuş. Hay Allahım! Araştırmanın sonucu şunu gösteriyor ki yaş ne olursa olsun ergen tribimiz hiç bitmiyor.

Şu an yanımda olmanı çok isterdim ama değilsin. Sen oradasın ve orası ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor...



Peki gerçekten de bizim dışımızdaki herkes mutlu mu? Biz evimizde otururken diğer insanlar sürekli geziyor mu? Ortada psikolojik durumumuzu bozacak ciddi bir durum var mı?

Bu sorunun cevabını aramadan önce bir deney yapmak istiyorum. Şimdi gözünüzü kapatın ve bir fotoğraf düşünün. Kar yağıyor, belli ki hava çok soğuk. Ayağında ayakkabısı olmayan, üstü başı perişan bir sokak çocuğu da kaldırımın kenarına uzanmış. Kaldırımdan da insanlar geçiyor ama çocuk hiçbirinin umurunda değil.

Çocuğun üşümesini de, aç olmasını da, akşam yatacak yeri olmamasını da umursamıyorlar. Muhtemelen bu fotoğraf karesi az çok kafanızda belirmiştir. Tam Facebook’tan, Twitter’dan, Instagram’dan paylaşmalık bir fotoğraf değil mi?

Çocuğa umursamadan yürüyüp giden insanlara küfürler edip yanına da birkaç afili cümle yazıp paylaşmak için ve yüzlerce like almak için biçilmiş kaftan? Haksız mıyım? Sen de paylaşmaz mıydın fotoğrafı?

Şimdi sizden gözünüzü tekrar kapatmanızı istiyorum. Güzel bir bahar günü arkadaşlarınızla pahalı kahvelerin satıldığı bir cafede oturuyorsunuz. Lattenizin dumanı hala üzerinde. Arkadaşlarınızla koyu ve kahkahalarla dolu bir sohbete dalmışsınız.

Ve aniden üstü başı kirli, ayaklarında ayakkabı olmayan, yüzü kirden simsiyah olmuş, tabir-i caizse "leş" gibi kokan bir çocuk masaya yaklaşıyor ve size aç olduğunu söylüyor. Tiksindiniz değil mi? Elinizin tersiyle uzaklaştırmaya çalıştınız ya da garsonu çağırıp çocuğu kovmasını beklediniz. Çünkü iğrendiriciydi, kötü kokuyordu ve en önemlisi kahkahalarla dolu sohbetinizi bölmüştü.

İstisnalar dışında bu iki olay da tam anlamıyla böyle yaşanır. Çocuk aynı çocuk, ama davranışlar farklı. Çünkü ilkinde koku yok, sohbet bölünmüyor. Çünkü ilkinde bol like var, çünkü ilkinde "bak bu ülkedeki en duyarlı insan benim" fiyakası var. İkincisinde ise kötü koku var, başka arkadaşlara gösterebileceğin "bak ben süper iyi bir insanım" fiyakası yok (tabi çocuğa para verdiğin anın fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşmadıysa)

Sosyal medya biz insanlara ikinci bir kişilik oluşturma fırsatı verdi. Genelde yalan, olduğundan mutlu, olduğundan hassas, olduğundan zengin, olduğundan bilgili, olduğun sporcu, olduğundan modasever, olduğundan kitapsever...

Dijital yalanlarla dolu bir ikinci yüzümüz oldu. Eşimizle kavga ettiğimizde, paramız olmadığı için cafeye gitmeyip minibüsle evimize gittiğimizde, kredi borcunu ödeyemediğimizde, patrondan fırça yediğimizde, cafede kahvemizi içerken yanımıza gelen sokak çocuklarını kovduğumuzda fotoğraflarımızı çekip paylaşmadığımız için herkes bizi, seni veya komşunu ya da arkadaşını mutlu sanabilir.

Ama öyle değil. Unutma herkes en az senin kadar mutlu, herkes en az senin kadar mutsuz. Kimse evde pijamasıyla çekirdek çitlerken ki hayatını seninle paylaşmaz. Ne zaman ki yengeçli sushi konur pahalı bir masaya işte o zaman gösterir sana kendisini.

Dijital yalanlarla dolu dijital kimlik hiçbir zaman galip gelmez bunu unutmayın. Bizi biz yapan gerçek kimliklerimizdir. Bizi biz yapan cafede otururken yanımıza gelen sokak çocuğuna gösterdiğimiz tavırdır.

Bizi mutlu yada mutsuz edecek parametreler bunlardır. Bunları aklınızdan çıkarmayın; arkadaşlarınız çok mutlu değil, hep gezmiyorlar, imrenilecek kadar mükemmel bir hayat yaşamıyorlar.

Her gün binlerce dijital yalana, binlerce dijital mutluluk pozlarına maruz kalıyorsunuz. Bu gerçeği bilmek, bu gerçekle yaşamakta büyük fayda var.